Payitaht Abdülhamid 20.Bölüm izle
Özet: Söğütlü ile Murad her tarafta olan ajanları tespit edebilmek için gereken bilgiyi Ahsen'in yardımıyla edinirler. Payitaht'ın cadedelerinde heyecan dolu bir kovalama olur. Abdülkadir'in evlenme isteğine olumsuz cevap veren Ahsen, karşısına çıktığı vakit artık sarayda durmaması gerektiğini düşünür. Ahsen'in gitmesiyle birlikte Murad ile Abdülkadir karşı karşıya gelir. Abdülkadir, yapmak istediği görevi Abdülhamid'den alamaz. Bir tarafta aşkta bir tarafta da işte kaybeden taraf olur ve saraydan gitmeyi düşünür. Bu düşüncesi kendisinin daha da kötü durumlara girmesine neden olacaktır. Firüze, Hünkar'ın masasına çocukluktan gelen aşkı Abdülkadir ile aynı masada olmayı başarmıştır. Fakat haremdekilerden biri esas kimliğine ulaşır. Acaba Firüze bundan sonra nasıl bir durum izleyecektir. Parvus ile beraber hareket eden Mahmud amacına ulaşarak saraya girme konusunda başarılı olabilecek midir ? Selim Paşa ile kızı için düzenlenecek bir suikasttan haberdar olan Murat ile Söğütlü acaba kendilerini koruyabilmekte başarı olabilecekler midir ?
Yayınlandı: 15/10/2017
BİLİYOR MUSUNUZ? “1923\' te Türkiye\'de; Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karasaban’dı. 5 bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, Bebek ölüm oranı yüzde 48’di, yani her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i Türk’tü. Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40’tı. Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bin. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu. Kiremit bile ithaldi. Adı; Marsilya kiremidiydi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türk’tü. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı bin 490’dı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı. Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… Bugün bazılarının yere göğe sığdıramadığı Abdülhamid’in 16 tane eşi vardı: Nazikeda, Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur Hanım... 16 tane… Yaş itibariyle, tamamı çocuktu. Abdülmecid’in 22 eşi vardı. Ahali ineğine verecek saman bulamazken, o sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu. Kadın, insan değildi. Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı. Kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12:00 kabul ediyordu. Kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12:00 kabul ediyordu. Kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, Kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu., Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi Rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin Şubat’ı kimisinin Aralık’ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi, ama farklı aylarda yaşıyordu! Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağ’dı. Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilim’den çoook uzaktı. 600 sene boyunca Türkçenin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapçayla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı. “Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da devşirmeydi, Macar’dı. Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, 5 milyar adet satılmıştı.....Bu dizi tarihi yanıltıyor!!!!!!!!!!!!
KIVILCIM demiş ki;
Şehzade Abdülkadir hem aşkta hem işte kaybediyor,gerçekten bahtsız mı idi yoksa senaryo icabı mı?