İçerde 6.Bölüm izle
Özet: Mert bugüne kadar ki en zorlu sınavından geçecek. Çalıştığı şubede bilgi sızdıran bir köstebek varlığına kesin gözüyle bakan Yusuf Müdür, bu bölümde ekibini önemli bir sınavdan geçirecek. Daha çocukken ailesinin yanından kaçırılıp sokaklarda dilencilik yaptırılan Mert'in, kendisini ailesinin yanından koparan Coşkun'un sağ olup olmadığını araştırmak için çalışmalara başlayacak. Celal baba, Lojistik şirketini Melek'in üzerine yapmak isteyince Yeşim bu durumdan pek hoşnut olmaz. Yeşim, tiyatro da tanık olduğu Melek ile Sarp'ın yakınlaşmalarını elinde bir koz olacak tutacak ve yeri geldiğinde de kullanmaktan çekinmeyecektir.
Yayınlandı: 27/10/2016
Bu Selinlle Ayşe ne yasiyo?
Ayisigi demiş ki;
Selin e CEVABIM hakaretsiz. Sevgili SELIN sana cevap vermeyi bir nezaket borcu olarak görüyorum. Ne ben seni sevecegim nede sen beni. Herkesin algilamasi,baktigi pencere farklidir ve benim baktigim pencere den sen cok daha farkli bir Selin sin. Sevmedigim ve bir türlü sevemedigim... Dürüst olabilsen,objektif olarak her iki tarafi anlayabilsen keske. Tut ki sen ve lalem ayni kisi degilsiniz tamam sen sensin oda o. O zaman lalemin kendi nikiyle veya kendi üslübunun tipatip aynisiyla baska bir nikle bana ve Gizem e o ince cizgiyi asan yorumlari oldugunu GÖRMÜYORMUSUN? Ben nasil o ince cizgiyi asmissam ve bunun arkasinda durabiliyorsam sende "dostunun" yazdiklarini görsene? Veya uzun yillardan beri beni cekememeyip bana degisik niklerle saldiranlari görmüyormusun? Senin metodlarini sevmiyorum,kalkmissin Ayse nikiyle yazanin yorumunu kopyalayip altinada dostlarina mesajlarini yazmissin. Yazik ya seni okuyan dostlarina YAZIK. Aysenin yazdiklarini okuyup senin yazini buluyorlar,yada adminlere yazik zaten senin uzun yorumunu okuyup onay vermek icin ugrasiyorlar birde senin baskasinin yazisini kopyalayip eklemenide okumak zorunda kaliyorlar. Ben hicbir zaman seni okumam demiyorum,okuyorum wikipediya bilgilerini es geciyorum sadece. Ben seni nasil okuyorsam sende beni okuyorsun bu kadar basit. Sen gercekleri göremiyormusun allah askina? Ben anne dizisine yazmaya basladim,birden bire yok gözlemci yok yorumcu nikler türedi ve yazilan yorumlara ve bana ve gizem e gönderide bulundu,kiskirtmaya basladi durup dururken. Hal böyle olunca susamiyorum kusura bakma. Senin sevgili dostun tut ki o baska biri lalem yillardan beri bana ayrik otu Gizem e isirgan otu diye tabirler kullaniyor. Basta sen ve berran olmak üzere hahaha hihihi gülüp geciyorsunuz,ben maydanoz veya kara lahana yazdimmi eyvahhhh! Hemen aysesi fatmasi beni kinamaya basliyor. Iste bu IKI YÜZLÜLÜKTEN dolayi ben sizle ugrasiyorum. Diyorsun ki rekabet var,cekememezlik var. Bu sitede en begenilenler tiklanma ciktigindan beri haklisin cekememezlik var. Özellikle benim yorumlarimin begeni almasina dayanamayanlar var. Bunu acik acik dile getirenler oldu aylar önce ama sen vakitsizliginden dolayi o yerleri okumamissin herhalde. Benim paramparca da bölümler GÜNDEMDEY ken bir cok yorumum en begenilir siralardaydi,aylar sonra cesitli bilgisayar programlariyla senin ve lalemin yorumlarini birinci yapmak icin ugras verenler var,sen bunlarida görmüyormusun? Malesef ben nerde yorum yaparsam yapayim senin dostlarin ille bana bir göndermede bulunuyorlar,ya benim yorumlarimla dalga geciyorlar,yada selincim gelsin yazsinda ortalik yorum görsün diye adeta beni rencide eden yorumlar yapiyorlar. Tabiii sen vakitsizlikten bu yorumlarida görmüyorsun. Bana yapilan her hakaret,dalga,rencide edici söz,KABAK in senin basinda patlamasina neden oluyor. Sen bunu anlamiyormusun? Benimle ugrasilmasin,bana göndermede ne berran,ne aysesi,ne lalemi,nede gizlendikleri cesitli nikler bulunmasin bende KIMSE ile ugrasmam. Tut ki lalem le sen ayni kisi degilsinin "dostun" lalem sitede eglence istedigini acik acik belirtti,hatta bir yorumunda senin neden artik etliye sütlüye karismadigini sorguladi. Hal böyle olunca bazi insanlar sirf eglence olsun diye soguk rüzgarlarin esmesini istedigi sürece bu sitede HIR GÜR ASLA bitmeyecek. Iyi günler efendim.
SELİN demiş ki;
Sevgili GÖZLEMCİ 2 sen ve sevgili AYIŞIĞI neredeyse iki seneden beri, çeşitli nicklerle, benim yazdığım her dizi sayfasında, benim çeşitli nicklerle yazan biri olduğumu iddia ediyorsunuz ve bana verip veriştiriyorsunuz. Bunu yaparken bana çeşitli lakaplar takıyor nickimi şekilden şekile sokuyorsunuz. Bu konuyu bu sitede yazan herkes artık ezberledi. Yani bilmeyen duymayan kalmadı. Buna rağmen bıkmadan usanmadan bunu yapmaya devam etmeniz herşeyden önce bu sayfalarda sizden akıllı kimsenin olmadığını düşündüğünüze işaret ediyor! Buyrun devam edin, amacım buna bir son verin demek değil. Diyemem, ama diyebilsemde demezdim zaten. Sizin iddia ettiğiniz gibi başka başka nicklerle yazıyor muyum,yazmıyor muyum konusunda artık bir şey yazmak istemiyorum. Siz unutmuşa benziyorsunuz ama, biz bu sayfalara yazanlar sanal bir alemde anonim yazan insanlarız. Ne karşı tarafın iddiasını somut delillerle çürütme ve ne de kendi iddiamızın doğruluğunu somut delillerle ispat etme imkanımız var. Durum böyleyken yapılacak her açıklama polemik olmaktan öteye gidemez, yani çözümsüzdür ve kısırdır, emeğe yazık. Aslında uzun zamandan beri ne yaparsanız yapın ignore ediyorum belki bu tutumunuzdan vazgeçersiniz diye ama nafile. Selin krizleriniz kronikleşti gördüğüm kadarıyla. Bu seferki herşeyi kabul ediyorum tavrımda boşa gitti. Şimdi son bir defa , bu cidden en son, bana karşı olan tavrınızı hakkında ne düşündüğümü yazmak istiyorum. Yazdıklarım aynı zamanda sevgili AYŞE’ninde idefix, yani saplantı, konusunda bana sorduğu soruya da cevap. Herşeyden önce, ikinizin de benim yorumlarımı nerede yazarsam yazayım, siz o sayfada olun veya olmayın okuduğunuzun farkındayım. Bu aslında benim yorumlarımı önemsiyor olmanıza işaret, ki bu benim için güzel bir şey. Tabii asıl amacınızın yorumlarımın okunmasını önlemek , daha da önemlisi beni yıldırıp yazmaktan vazgeçmemi sağlamak olduğunun da farkındayım. Bunun sebebi de tabii ki kesinlikle rekabet. Rekabet konusuna derinden girmeye gerek görmüyorum, çünki bu devirde 7 sinden 70 ine herkes bu konuya vakıf . Bu da kötü bir şey değil, aslında. “Rekabet ticareti canlandırır” diye bir söz var. Bu sözü bizim konuya adapte edersek,rekabet tarafları, yaptıkları işi daha iyi yapmaya teşvik eder. Bu sözü açmama da gerek yok herhalde. Ama rekabetin iki taraf içinde olumlu sonuçlara yol açması için bunu kuralara göre yapmak gerekir. Siz çoğunlukla buna uymuyor, ya belaltından vuruyor, ya ağzınızı bozuyor, ya da dostlarıma saldırıyorsunuz, ki bu hiç kimseye yakışmayan bir davranış. Böyle zamanlarda size istediğinizi verip gerginliği yumuşatmak istiyorum (bu defa yaptığım gibi ama nafile. Bütün bu yazdıklarınızın, dayanaksız iddialarınızın hiçbiri beni etkilemiyor. Yorumlarımın okunup okunmaması ve benim şahsım için ne düşündüğünüz beni hiç ilgilendirmiyor. Zaten genelinde beni sadece dostlarımın benim hakkımdaki düşüneleri ilgilendirir. Yorumlarımı nasıl yazarsam daha çok beğenilir düşüncesiyle yazmıyorum, kendim nasıl istiyorsam öyle yazıyorum. Ne birinin söz veya baskısıyla yapmak istediğim birşeyi yapmaktan vazgeçen ne de İnat olsun diye bir şeyi yapan biriyim. İnatlaşmayı çocukluk sayanlardanım. İnsanlara enayi ve benzeri kırıcı kelimeler söylemem. Bu tür kelimelerle birine saldırmayı sadece kabalık değil aynı zamanda acizlik sayarım. Bir inceleme grubunda olduğumu ve bunun konusunu birden çok kez yazdım. Ama bu incelemenin sonuçlarının doğru olması için manüpulasyon olmaması gerekir ki sizlerin beni yapmakla suçladığınız şeyler manüpulasyona girer. Umarım bu sefer derdimi anlatabildim. Öyle veya böyle bu size son seslenişim. sevgiyle kalın!
Gözlemci 2 demiş ki;
Huylu huyundan vazgeçmezmiş,bunu iyice anladık. Birkaç ay önce ayşe lalem niki altında yorum yolladı kördüğüm tarafında. Sonrada bir güzel ben değilim diye sıyrıldı işin içinden,tabi yutan yuttu. Şimdide Selin yorumuna başlarken ayşenin yazmış olduklarını yazıp sonra kendi yorumuna geçmiş. Amaç kafa karıştırmak! Selinden şöyle bir açıklama beklerdim bir araştırma yapıyorum bakalım kaç enayi oyunu fark edicek. Pardon kibar selinimiz enayi demez değil mi ama?
SELİN demiş ki;
Sevgili AYŞE, yorumunu kopyalayıp kendi yorumuma eklediğim ve böylece kendi yorumum gibi lanse ettiğim için özür dilerim. Amacım sevgili GİZEM’e beni kim sanıyorsa o olmaya hazır olduğumu göstermek ve senelerden beri devam eden bu çatışmaya son vermek. Belki bu sefer eteğindeki bütün taşları döker ve işin cazibesi kalmaz. Ben yine Selin nikimle yorum yazmaya devam edeceğim . Yine senin ben olduğumu iddia edenler olursa yorumunu kopyalayıp kendi yorumuma eklememde senin için bir mahsur varsa belirtmeni rica ederim. Sevgiler.
SELİN demiş ki;
He Meiden! Berran arkadaş Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Atatürkle ilgili aktardıkların için teşekkürler. Bende geçmiş olsa bile hepimizin Cumhuriyet Bayramını kutlarım. Sana karşı yapılan haksız saldırı hakkında Anne dizi sayfasına bir yazı gönderdim inşallah çıkar. Lalem arkadaş, senin yorumlarının hastasıyım. Büyük bir zevkle bir kaç kere okudum. Süper Sarpo ve süper Merto (herhalde süper Mariodan esinlendin) buluşun süper. Sohbetinde çok hoş. Keşke bende İzmirli olsaydım sizin sohbetlerinize daha fazla katılabilirdim. Ama İzmirlileri çok sever ve onlarla çok iyi anlaşırım. Çok İzmirli dostum olduğu için onların anlattıklarından İzmiri sevmeyi öğrendim. İzmirliler kendine has bir ekol bence. Açık fikirli, dünya görüşü geniş, kibar, esprili, ileri görüşlü ve toleranslı ve çok iyi konuşabilen insanlar. İyi yazdıklarını da sizlerde görüyorum. Onun için İzmirle orada yaşadıklarınızla ilgili hikayelerinizi çok seviyorum. Ben seninde yorumunu okuduktan sonra bu diziye yorum yapmayı bırakmaya karar verdim. Sebeplerden biri kadın oyunculara bir türlü ısınamıyorum ve sırf erkek kahramanların içinde diziyi seyretmek istemiyorum. Diğer sebepte Selin ve seninde yorumlarında treffend bahsettiğiniz gibi senaryo saçmalıklarla, mantıksızlıklarla dolu. Anne dizisinde kadın kahramanların ağırlıklı olması da hoşuma gitti. Son sebebimde Cansu Dereyi tip olarak Vahide Gördüm ve Gonca Vuslaterini oyuncu olarak çok beğeniyor olmam ve konunun güncelliği. Sizinde oraya gelmenizi isterim. Bilhassa Selin arkadaşın o diziye bilhassa yorum yapmasını isterim. Berran arkadaşta orada. Hepinize Nürnbergten sıcacık sevgiler. Herkese selam! Selam Kızlar! BERRAN’cım bayramlarımız ve özel günler konusunda gösterdiğin hassasiyeti her zaman takdir ediyor ve yine güzel seçilmiş anekdot aktarıların için eline sağlık diyorum. Son bir kaç gün Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinin organizasyonu ve dünde kutlama dolayısıyla siteye girip „Cumhuriyet Bayramı hepimize kutlu olsun“ diyemedim. Bunu bugün telafi etmek istiyorum. Benim nezdimde en önemli milli bayramımız. Cumhuriyet Bayramı’nın benim için ve ailem içinde ek özel bir anlamı var. Dostlarım için onu burada anlatmak istiyorum. Babam anneme çok aşık olmuş, istetmiş ama anneannem „ben köylüye kız vermem“ (annem tarafı 9 göbekten İzmirli, babam tarafı ise Denizli’nin bir köyünde Osmanlı tarafından yerleştirilmiş bir yörük boyuna mensup) demiş. Babam pes edermi hiç; anneme „kaçalım“ demiş. Annem hem annesini üzmek istemediği için hemde babamın meslek hayatı mahvolmasın diye (babam askeri okulda okuyormuş. Mezun olmasına bir sene varmış. Annemi kaçırıp evlenmesi askeriyeden atılma sebebi olacakmış) önce bunu kabul etmemiş. Bütün boş zamanlarında annemin ailesinin evinin çevresinde dolaşan babamı uzaklaştırmak isteyen anneannem, annemi uzun bir süre için İstanbul’a bir akrabasının yanına göndermeye kalkınca kaçmaya karar vermişler ve Cumhuriyet Bayramı günü kaçmak üzere, o zamanlarda kutlamaları seyretmek için en çok tercih edilen yer olan Cumhuriyet meydanının arka kısmında kalan eski fuar ve şimdiki Büyük Efes Oteli alanındaki taksi duraklarında sözleşmişler. Babam yüzünden annemi hiç bir yere göndermeyen anneannem, babamın Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki resmi geçite katılan kıtada olduğunu öğrenince komşu kızlarıyla ve dayımda yanında olmak şartıyla annemin kutlamalara gitmesine razı olmuş. Böylece annemde babamla kaçma, ki buna kaçırma da denebilir çünki annem son anda yine vazgeçer gibi olmuş ama babam buna izin vermemiş. İyiki de kaçmışlar. Birbirine onlarınki kadar derin bir aşkla bağlı çok az kişi gördüm ben. Hülasa Cumhuriyet Bayramı benim için her bakımdan çok özel ve çok önemli bir gün. Yeri gelmişken:bu seneki kutlamada kırmızı kıyafetli 2 binden fazla İzmirli Harmandalı zeybeğini oynamış. //LaLem’cim yorumlarını okurken çok büyük keyf aldığımı sana çok kereler yazdığım için bunu benden tekrar duymak senin için pek yenilik olmıyacak ama ben yine yazayım: çok keyf aldım. Süper Sarpo, Süper Merto aklına nereden geldi? Hele babaannenin film yorumuna çok güldüm. Açıksinemalar konusunda daha önce sohbet etmiştik. Onların bizim nesilde özel bir yeri var. Bu arada şu sınıf farkı edebiyatını da bırak artık, bozuluyorum; daha doğrusu beni başka sınıfa maletmene bozuluyorum ! Eşine de Allah sabır versin. Şimdi adamı birde devrimin yapılmasına engel olan kişi mi ilan ettin, pes yani! Neyse ben yinede karı koca arasına girmiyeyim, karı koca arasına girmek senin tabirinle „cıss!“ Romen vatandaşlarımızın neden Türkçe konuştuklarının sormuşsun benim bildiklerim kısaca şöyle: tarih dersinden bildiğimiz gibi, Romanya Osmanlı zamanında Eflak ve Bogdan Voyvodalıkları olarak var olan Romanya Osmanlı İmparatorluğuna tamamıyla ilhak edilmemiş olsa bile ona tabi, vergi ve savaş sırasında asker ve levazımat vermeye yükümlü iki Beylikti. Voyvodaları Osmanlı tarafından Rumen asilleri arasından seçilirdi ve Osmanlı bu bölgelere pek Türk yerleştirmemişti. Bu durum Rumen asillerinin Rus Çarı Deli Petro’yla birleşip isyan etmesine kadar sürmüş. Bu isyandan sonra Rumenlere güvenini kaybeden Osmanlı , voyvodaları İstanbul-Fenerli Rumlarından seç miş ve oralara Türkleri, Kırım Türklerini ve İstanbul Rumlarını yerleştirmeye başlamış. Ayrıca oralarda yaşayan, senin tavirinleçingene halk gibi, ezilen azınlıklara imtiyazlar vererek kendisine bağlama çalışmaları yapmış. Hem Osmanlı’nın bu politikası hemde Hristiyan halkın vergi verme zorunluğu, bilhassa fakir olan bu halk grubunun müslümanlığa geçmesine ve dolayısıyla yavaş yavaş Osmanlı dil ve Kültürüne yönelmelerine sebep olmuş. Hristiyan kalanlarıda var tabii, onlar Türkçe bilmiyorlar veya çok az biliyorlar. O zamanlar zaten (1800 yıllarının sonlarına kadar) Köstence de yaşayan halkın % 50 sinden fazlası Türk ve Türkçe konuşan Tatarlar, % 25-30 yine İstanbul’dan getirilip yerleştirilmiş Türkçe bilen Rumlar ve %5 Rumenler hariç geri kalanı çingenelerden oluşuyormuş. Yani halkın çoğunluğu Türkçe konuşuyormuş. Şimdi BERRAN’cımın da belirttiği gibi önemli Romanya’nın en önemli liman şehri olan Köstence /Konstanza’da durum değişik tabii ki. 290 bin halkın sadece 9000 kadarı Türk, 8- 9000 kadarı Tatar, 3000 kadarı senin çingene dediğin Romen ki bunların çoğu Türkçe konuşan müslüman Romenler. Daha geniş bilgiyi Mürşit Tekelioğlu’nun doktora tezinden alabilirsin. Bunu da ancak uni bibliotheklerden kostenlos ausleihen yapabilirsin, yani satılmıyor. Umarım sorunu yeterince cevaplıyabilmişimdir LaLem Hanım. Yeşim’e Sevinç demem konusundaki uyarına teşekkürler . O gün Sevinç isimli bir kızımız hakkında bir rapor yazmıştım, herhalde kafam orada kaldı. İyiki dalgınlıkla nikimi Sevinç diye yazmadım. Kimbilir nasıl yorumlanırdı. Tabii aslıbda yazdıklarımı tekrar okusam böyle şeyler olmaz ama …. // Sevgili AYŞE herşeyden önce güzel dileklerin ve yorumum için yazdıklarına teşekkürler. Bende senin yorumlarını, daha doğrusu ben her yorumcunun yorumunu dikkatle ve severek okuyorum. Bence her yorum kendine özel ve güzel. En güzeli de bir yorum sayfasında çok kişinin yorum yazması. Bu bölüme yazdığın yorumda bilhassa „Eylem’e belgeleri gönderen kim“ sorun ve diziye yeni kadın oyuncular katılsın isteğin ilgimi çekti. İdefix hakkında sorduğun soruya cevap vermek istemiyorum, lütfen bana darılma. O konularda bir şey söylemek istemiyorum. Ama minnet duygusu hakkında daha önceki bir bölümdesorduğun bir soruya cevap vermek istiyorum. Biraz gecikti kusura bakma. Gelelim minnet duygusuna ve onun kudretine: Minnet aslında bir borçtur, bir yüktür.ve tehlikeli bir duygudur. Çünkü minnet duyan kişide minnet duyulan kişiye karşı vefa duygusu gelişebileceği gibi öfke ve isyan duygularıda gelişebilir. Bu da kişinin kendine yapılan yardımları bilinç altında nasıl değerlendirdiğine, dolayısıyla kişiliğine bağlıdır. Eğer minnettar kişi sağlam kişilikli biriyse ve kendini, yapılan yardıma layık görüyorsa bu kişide minnet duyduğu kişiye karşı vefa duygusu uyanır. Vefa verilen desteğin, katkının, paylaşılanların değerini hatırlamak, takdir etmek, şükran duymak ve sonuna kadar o kişinin yanında olacağını içtenlikle hissetmek ve bu duyguyla hareket etmektir. Vefa duygusu kalıcı bir duygudur. Ama minnet duygusu vefaya dönüşmez ve sadece bir borç bir yük olarak hissedilirse ki zayıf karakterli ve bilinç altında kendini aslında bu yardıma layık hissetmeyen insanlarda bu böyle olur, minnet duyanla minnet duyanın arasını açar. Minnet duyan bir yerden sonra öfke duymaya başlayıp o kişiye zarar bile verebilir. Melek ve Mert’te minnet duygusunun vefaya dönüştüğünü tahmin ediyorum. Bu durumda ikisi de sonuna kadar Celal’in yanında olacaklardır. Bunun Celal’in yaptıklarını tasvip etmekle bir ilgisi yoktur. Zaten Melek’in Celal’in yaptıklarını tasvip etmediğini Sarp’a „senin bu bataklıkta ne işin var demesinden anlıyoruz. Ayrıca Melek ve Mert Celal’den korkuyorlarda. Umarım sorunun cevabını verebilmişimdir. Üçünüzü de sevgiyle kucaklar öperim.// Sevgili SEVİN, sevgili CANAN yorumumu okuyup değerlendirdiğiniz için teşekkürler. Bende sizin yorumlarınızı devamlı ilgiyle okuyorum. Yorumlarım hakkında sadece olumlu değil olumsuz değerlendirmelerinize de açık olduğumu bilmenizi isterim. Herkese sevgiler.
ayşe demiş ki;
He Meiden! Berran arkadaş Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Atatürkle ilgili aktardıkların için teşekkürler. Bende geçmiş olsa bile hepimizin Cumhuriyet Bayramını kutlarım. Sana karşı yapılan haksız saldırı hakkında Anne dizi sayfasına bir yazı gönderdim inşallah çıkar. Lalem arkadaş, senin yorumlarının hastasıyım. Büyük bir zevkle bir kaç kere okudum. Süper Sarpo ve süper Merto (herhalde süper Mariodan esinlendin) buluşun süper. Sohbetinde çok hoş. Keşke bende İzmirli olsaydım sizin sohbetlerinize daha fazla katılabilirdim. Ama İzmirlileri çok sever ve onlarla çok iyi anlaşırım. Çok İzmirli dostum olduğu için onların anlattıklarından İzmiri sevmeyi öğrendim. İzmirliler kendine has bir ekol bence. Açık fikirli, dünya görüşü geniş, kibar, esprili, ileri görüşlü ve toleranslı ve çok iyi konuşabilen insanlar. İyi yazdıklarını da sizlerde görüyorum. Onun için İzmirle orada yaşadıklarınızla ilgili hikayelerinizi çok seviyorum. Ben seninde yorumunu okuduktan sonra bu diziye yorum yapmayı bırakmaya karar verdim. Sebeplerden biri kadın oyunculara bir türlü ısınamıyorum ve sırf erkek kahramanların içinde diziyi seyretmek istemiyorum. Diğer sebepte Selin ve seninde yorumlarında treffend bahsettiğiniz gibi senaryo saçmalıklarla, mantıksızlıklarla dolu. Anne dizisinde kadın kahramanların ağırlıklı olması da hoşuma gitti. Son sebebimde Cansu Dereyi tip olarak Vahide Gördüm ve Gonca Vuslaterini oyuncu olarak çok beğeniyor olmam ve konunun güncelliği. Sizinde oraya gelmenizi isterim. Bilhassa Selin arkadaşın o diziye bilhassa yorum yapmasını isterim. Berran arkadaşta orada. Hepinize Nürnbergten sıcacık sevgiler.
Berran demiş ki;
"Büyük önder ATATÜRK ve silah Arkadaslarinin essiz emaneti Cumhuriyetimizin kurulusunun 93'üncü yildönümü hepimize ve tüm yorumdaslarada kutlu olsun..." *_*
Berran demiş ki;
Selam herkese, Canan arkadas cvp vermekte geciktigim icin Sorry:-((( Evet seni yufka yürekliligini iyi bilirim.Bilhassa o KOCAMIN AILESINDE oynayan beraber izledigimiz o cocuk oyuncu icin!!!! Ancak bu Dizide bize DRAM yasatacaga benziyor.Neyse bekleyelim görelim.Selamlar:-))
Berran demiş ki;
BURADA EV SAHİBİ BİZİZ İstanbul'un işgal günleri idi. Başta General Harrington olmak üzere bir kısım işgal kumandanları Pera Palas Salonu'nun bir köşesinde otururlarken, başka bir köşede oturan Mustafa Kemal nedense onların dikkatlerini çeker. Kim olduğunu soruştururlar. Mustafa Kemal denir. Onlar için Mustafa Kemal Birinci Dünya Savaşı'nın en ünlü şahsiyetlerinden biridir. Yabancı dillerde Çanakkale Harpleri'nden bahseden ve daima Mustafa Kemal'in isminde düğümlenen kitaplar ve yazılar o zaman bile azımsanamayacak kadar fazla idi. Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler, ama Mustafa Kemal'in cevabı hem nazik, hem kesindir: "Burada ev sahibi olan biziz! Kendileri misafirdirler. Onların bu masaya gelmeleri gerekir!"
Daha Fazla Yorum