Paramparça 22. Bölüm izle
Özet: Aşık olduğu kız arkadaşı Müge’yi yalıya getiren ve onunla baş başa bir hafta sonu geçirmeyi planlayan Ozan, Müge’nin gizlice içkisine attığı ilaçla kendinden geçer. Ozan’ı bulan dedesi Rahmi Bey ona kötü haberi verir: Müge yalıyı soyup kaçmıştır.
Cihan’dan Gülseren’e aşk dersi
Tuzağına düştüğü Alev’in yalanını ortaya çıkarmak için her yolu deneyen Cihan, Gülseren’in kendisine inanmaması karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Gülseren’e duygusal bir konuşma yapan Cihan, “Sevmek, teslim olmaktır” sözleriyle adeta bir aşk dersi verir.
Yayınlandı: 27/04/2015
Senaristler Nurgülü HULK yapmaya calisiyorlar. Koca arabayi kaldirdigina göre :) Lalem, Maral dizisi icin dedigim gibi Maral 1. bölüme yazalim ;) Maral ve Sarp cok tatilar.
MSFIGO demiş ki;
Madigudi lafina cok güldüm. Ayrica Özkan uyurken, ayaklarini gördünüzmü ;)))) IIIIhhhhh….. Cananida anlamak zor. Bir yandan Özkani doldurusa getiriyor, intikam almak icin ama Cihan birsey dediginde altdan almaya calisiyor cakal.
MSFIGO demiş ki;
Nurgülü bundan sonra polisiye filimlerinde yada bir piskopat rolündede görmek isterim. Bagirmasiyla o hareketleriyle basarili. Birde Krav Maga ögrenirse aksiyon dolu filimlerinde oynar. Dilerim bu dizi uzun soluklu olur cünkü hem Nurgülün hemde Ebrunun son dizileri maalesef erken final yaptilar. Erkan Petekkaya icin dizileri gayet basarili gecti.
Ayisigi demiş ki;
LALEM yigidi öldür hakkini yeme demisler. Bende senin bu dizi yorumunu cok begendim,yüregine saglik diyorum. Özellikle Dilaraya akil verdigin bölümler cok zekice cok espiriliydi-:) Kerimani tekrar eglenceli bulmana sevindim-:) Bende zaten Hazal karekterini Cansudan cok daha fazla seviyorum. Benim yasadigim yerde de cocuklarini dudaktan öpüyorlar alnindan degil. Bu ne kadar dogru birsey veya degil o konulara girmiyorum. Seline de Dilaranin narsizm oldugu fikrine katiliyorum. Zaten aylar önce ben Dilara da böyle bir hastalik var diye yazmistim ama o zaman hic biriniz öyle yada öyle degildir diye bir fikirle gelmemistiniz. Benim merak ettigim senarist biliyor mu cizdigi karekterde böyle bir egilimin oldugunu? Tabiki Gülseren Cansuya Dilaranin pastaneye geldigini söylememeliydi. Eminim ki Nurgül icinden gecirmistir ben olsam söylemezdim ama oyuncu ne yapsin,senariste eli mahkum-:)
SELİN demiş ki;
Herkese selam. DİZİ YORUMUMUN SON BÖLÜMÜ : Her şer’de bir hayır vardır sözü bu bölümde de doğruluğunu gösterdi. Müge hırsızlık yapmasaydı Cihan aklanmıyacak , bu nedenlede Gülseren ve Cihan’ın LaLem’cimin tabiriyle aşka benzemeyen aşkları sınanmaya ve kahramanlarımız üzülmeye devam edecekti. SEMİRE’cimin dediği gibi bazen hırsızlarda hayırlı bir işe vesile olabiliyorlar. Rahmi nin internetteki görüntüleri seyrederken ki hali görmeye değerdi. Gülseren’in internetteki görüntüleri gördükten sonra hemen Cihan’ın yanına gidip ondan özür dilemesi güzel bir ve doğru bir hareketti . Cihan’la Gülseren’in görüntüleri seyrettikten sonra birbirlerine güzel sözler söyledikleri sahne de de maalesef yine elektrik yoktu. Daha çok birbirlerini övmekte yarışan şefkatli bir çift gibiydiler, ama sevgi kısmen şefkat değil midir? Burada Nurgül çok güzel görünüyordu. Olayın ınternetteki görüntülerle yayınlanmasına kadar Cihan’a inanmayan ve arabesk erkeklere inanılmaz muhabbetleri yapan Gülseren’in şimdi birdenbire ben senin bana hiç yalan söylemediğini biliyordum demesini, olaya iyimser gözle bakarsak Derya’nın dediği gibi kendini bu aşka layık görmeyen ve zaten biteceğine inanan Gülseren’in Cihan’a inandığı halde terkedilmeden terketmiş olmak için bu olayı bahane olarak kullandığına inanmamız gerek. Ama eleştirisel gözle bakarsak : Cihan “ben suçsuzum” dediğinde ona inanmayıp herşey ortaya çıktıktan inanan Güleren’i hoş görmekte biraz zorlanıyor insan. Bu olayla ilgili olarak Cansu’nun tutumunu da birden değiştirdi senaristlerimiz. Geçen bölümde onun babasına inanmayıp tafra yaptığını, ağlayıp sızladığını unuttular. Şimdi birden Gülseren’in ağzından şu lafları duyuyoruz. “Cansu’da çok sevindi, bana anne ben sana babam asla öyle bir şey yapmaz demedim mi dedi” diyor. Bu bölümde bu dizinin gelmiş geçmiş en duygusal sahnesini seyrettik bence. Bu sahne Cihan’ın Alev kumpası konusunda Dilara’yla yüzleşti ği sahneydi. Bende MSFİGO’cum gibi Dilara’nın burada ilk defa hislerini çok samimi olarak itiraf ettiğinden eminim. Bu sahnede gördüğüm: narsizm dediğimiz karakter bozukluğundan muzdarip Dilara’nın bu karakterdeki insanlara has bir inanaçla kendisini eşsiz gördüğü için sevmese bile hep sevilmesi gerektiğini düşünen ve asla terkedilmiyeceği inancıyla eşi ne ve aşkına hiç emek vermemesinin cezası olarak terkedildiği gerçeğini sonunda gördüğü ve eşine olan sevgisinin farkına vardığıydı. Ama artık çok geç kalmıştı. Cihan’da onun samimiyetinden emindi ama artık onunla yapamıyacağından da emindi ve o nedenle duygulandı. Öyle veya böyle 19 sene süren bir beraberliği olan bir kadının üzüldüğünü gördüğü için o da üzüldü. Ebru ve Erkan bu sahnede çok tabii ve çok inandırıcıydılar. Dram dozajı çok iyi ayarlanmıştı ve bu çift ilk defa ayrılık konusunu çatışma olarak değil karşılıklı duygularını açıklamak şeklinde yaşadılar. Sahne hakikaten duygu yüklüydü. Dilara’ya ilk defa acıdım. Ama terkedildiği için değil, çünki bunu hakketti, ama hasta olduğu ve asla bunun farkına varamıyacağı ve bu nedenle hiçbir zaman hayatında kendini hakikaten seven bir insan olamıyacağı için. Ozan’ın bu bölümde Cansu tarafından Gülseren’le birlikte kaldığı eve yemeğe davet edilmesini ve Cihan’ın bunu engellememesini ve hatta ona geldiği için teşekkür etmesini yanlış buluyorum. Bunun için daha erkendi. Ozan’ı annesine karşı sadakat ikilemine itti ve sonuç olarak yalan söylemek zorunda bıraktı. Boşanma sürecinde ebeveynlerden biri yeni bir ilişkiye başlarsa çocuklarla bu kişilerin ilişkisini boşanma sonrasına bırakmasını tavsiye ediyoruz. Çünki Boşanma nihayetlenmeden başlayan kontaklar çocukların sadakat yükümlülüğünü zedelediklerini düşündükleri için diğer ebeveyne karşı vicdan azabı duymasına ve bu nedenlede yalanlar söylemesine sebep oluyor burada da gördüğümüz gibi. Cihan iki kardeş arasındaki kontağı teşvik etmek istiyorsa ikisini, hatta üçünü (yani Hazal’ı da) alıp yemeğe gidebilir onlarla zaman geçirebilirdi. Aynı şekilde Gülseren’in Cansu’ya Dilara’nın dükkana geldiğini anlatması yanlıştı. Aklı başında ve sorumluluk sahibi hiçbir anne böyle bir şey yapmaz. Cihan Özkan’ın dava açması olayında : Dilara’ya Özkan’a hapisten çıkması için yardımcı olduğu ve Candan’a eski dostluklarına rağmen böyle bir davayı aldığı için kızmakta haklı olsa bile, bu olayı sırf onların suçu olarak görmesi yanlış. Günün birinde Özkan hapisten çıkıp bunu yapacaktı zaten. Ayrıca Cansu’nun velayetini alma şansı sıfır olduğunu bile bile oraya buraya saldırması da pek mantıklı bir davranış değil. Ama Gülseren’in tamirhaneyi basıp “seni öldürürüm, seni gebertirim naralarıyla Özkan’a saldırdığı ve arabayı parçalayıp Özkan’ın arkadaşını zarara soktuğu sahne kadar mantıksız değildi. Bu saçma, lüzümsuz ve benim seyretmeye zor tahammül ettiğim bir sahneydi. Senaristlerin böyle ucuz kurgularla dizinin değerini düşürdüklerinin farkında olmamaları mümkün değil ama geniş kitleler üzerinde bu şekilde etki yaratacaklarını düşünüyorlar mutlaka ki mutlaka haklılar. Nurgül böyle sahnelere yakışıyor. Buna da yakışmıştı. Keriman Özkan kardeşleri seyretmek , Keriman’ın aşırılıkları biraz törpülendiği için eğlenceli oluyor. Bu kardeşler i huy bakımından ikiz sanar insan. Aynı şekilde Osman Keriman sahneleride çok eğlenceli. Cihan –Gülseren arasında olmayan elektrik bunlar arasında iki kat mevcut. Rahmi- Hazal diyaloğları da insanı güldürüyor. Hazal’ı canlandıran oyuncu çok başarılı. BERRAN’cımın dediği gibi Rahmi rolünü yine güzel oynadı Dilara’ya karşı ve bende Dilara’nın Rahmi’nin kumar borşlarını ödediğini öğrenince ne yapacağını çok merak ediyorum. Gülseren’in Hazal’ın bütün tepkilerine rağmen onunla iletişim kurmak istemesi çok hoşuma gitti ve beni duygulandırdı. Yorumumun başında dediğim, bölüm sonundaki kaza bence bu dizinin ilk hakikaten dramatik diyebileceğimiz olayıydı. Her dizinin olmazsa olmaz hastane sahneleri bakalım nasıl işlenecek. Bölüm yorumum burada bitti. Herkese sevgiler.
LaLem demiş ki;
Herkese merhaba. Gördüğüm kadarıyla selin cimin yorumunu bitireceği yok. Bu sefer o olsun assolist biraz daha beklersem yeni bölüme yorum yapmam gerekecek. DİZİ YORUMUM: Müge kızımız kendisine aşık olan zengin çocuğu götüreceğine birkaç parça eşya çalmakla yetindi. Dedim ya zamane kızları. Bizim o nostaljik yıllarımızda kızlar için en büyük servet cebi para gören bir kocaydı. Bir tane tavlamak için mini etek giymekler, takma kirpik takmaklar , beş karış boya sürmekler dahil yapmadığımız hokkabazlık kalmazdı. Şimdiki kızlar gençleri söve söve kendilerine aşık edip, gençleri kendilerine koca edineceklerine gencin mallarını çarpmayı tercih ediyorlar. Oğlum çok haylaz olmasaydı bu devirde yaşadığı için ve dolayısıyla zamane kızlarından çekeceği var diye hayıflanırdım ama benimki için inşallah şöyle en cadısından birine ( en dediysem bu enin içine benim yaban gülüm gibisi dahil değil, bu biraz fazla olurdu oğluşum için) düşerde gününü görür diye dua ediyorum. Yalnız bu olayda çok merak ettiğim iki şey var birincisi müge kızımız bizim aşık oğlumuzun tadına baktımı yoksa oğlumuz bir halt edemeden sızıp kaldı mı? Bunu bilse bilse benim yaban gülüm ayışığı bilir. Ben konuyu tam anlıyamadım. İkincisi de bu çocuk ilaç yüzünden mi böyle mestoldu yoksa çok içtiği için mi? Kızın ilaç attığını görmüştük ama telefonda sevgilisine çok içti ve sızdı dedi. Herhalde senaristler yine bir bölüm önce yazdıklarını unuttular. Ne yapsınlar zavallılar her hafta iki saatlik senaryo yazmaktan helak oluyorlar. Sadece onlar helak olsa bu bölümde nurgül ü de helak ettiler. Önce kadına bağıra çağıra bol el kol hareketli ve parmak göstermeli bir şekilde (benim zamanımda erkeklere el kol hareketi yapmak ve bilhassa parmakla göstermek ayıptı ama nerde o insanların edepli olduğu nostaljik yıllar) cihan karşısına geçip kendisine delikanlı gibi eski kırıklarını anlatmadığı için hesap sordurdular, sonra dükkanına giren iki haraççıyı süpürge sopasıyla bağıra çağıra dükkandan kaçırttılar, bu da yetmedi özkanın üzerine salmış gibi gösterip zavallı bir arabanın canına okuttular. Neyseki nurgül erkek gibi kasları gelişmiş bir oyuncumuz, ebru bunları başaramazdı mutlaka. Bu kadarla kalmadılar kadıncağız korkutucu görüneyim de seyirciler erkek fatma olarak neler yapabileceğimianlasınlar diye suratında ve boynundaki bütün kasları hareket ettirmek , gözlerini ve damarlarını patlatmak zorunda kaldı. İnşallah aşırı gerilimden kopmalar falan olmamıştır. Kadının göz altındaki torbalarla zaten başı dertte birde bunlarla uğraşmasın. Ama gülseren in bu halleri benim kafamı karıştırıyor. Daha doğrusu ben bu karakterin nasıl biri olduğunu çözemedim. Dizi başladığından beri adam kafası dahil kırmadığı şey kalmadığına bakarsak eli maşalı erkek fatma ; keriman ve hazal karşısındaki hallerine bakarsak ezik kadın, kumpasları anlamamasına bakarsan saftirik kadın, candan a söylediklerine bakılırsa sokaklarda yetişmiş feleşin çemberinden geçtüğü için hiçbir entrikayı yemeyen (yediklerine ne demeeli bilemeiyorum) bir kadın, derya yla muhabbetlerine bakarsan biraz eksik akıllı sıradan bir ev kadını, cihan a karşı bir gururlu bir gururu sorgulanabilecek utangaç ergen (gerçi bu bölümdeki tavırları 1990 lardaki gibiydi. Yani cihanın yüzüne direkt bakabiliyordu. Geçen bölümlerde 70 li 80 li yıllardaki gibi sadece yere bakıyordu) , cansu ve hazal a karşı sevgi dolu bir anne ve iyi kalpli ve çalışkan bir kadın. Tabii ki bir insanın bir kaş yönü vardır ama bu kadar tezat bana biraz fazla geliyor pek hazmedemiyorum. Ama öyle veya böyle kaptı lokmayı. Zengin yakışıklı bir koca adayı, hazır terbiyesi verilmiş bir çok becerilerle bezenmiş sevgi dolu bir kız çocuğu, candan bir arkadaş vallahi kıskanmıyorum desem yalan. Bir anda cadı keriman ve suratsız, hiçbir şeyden memnun olmayan hazal dan da kurtuldu . Ama helal de ediyorum, birazda çile çekmişler rahat etsin. Bakalım cihan ın hayatına ayak uydurabilecek mi? Veya uydurma yolunda ne zorluklarala karşılaşacak. Dilara çok enterasan. Cihan ı görünce hemen yakınma moduna geçiyor. O yanlış bu eksik, neden niçin nasıl. Bence cihansız bir hayat ona da iyi gelecek. Yakınacak biri kalmayınca belki hayatını daha başka düzenler. Ben onun yerine olsam 19 sene birlikte yağanması mümkün olmayan bir kadınla yağayacak kadar salak olan bir adamdan kurtulduğum için sevinir , daha akıllı bir adam arardım. Önce bir dünya seyahatine çıkar cihan tozlarından kurtulur sonrada adam tavalama işlerine başlardım. Ama korkarım o boşandıktan sonra evdeki düzeni daha fazla düzenlemekle yetinir. Sonu yalnızlık ve emine hanımla mobilyaların yerini değiştirmekle uğraşmak gibi görünüyor. Allahtan yalı büyük ve mobilya çok 5-10 sene onlarla oyalanabilir. Kerimanla özkan kadar huyları birbirine benzeyen kardeş az bulunur herhalde. İkisi de pislik ama eğlenceli. Osman da onları tamamalıyor. Bu arada solmaz yine ortadan kayboldu. Keçi kocası da dilarayı tehdit ede ede bitiremedi. Bakalım sonunda ne yumurtlayacak. Rahmi hazal replikleriyle ortalığı yakıyor . vallahi ne yalan söyliyeyim hazal ın özgüveni beni etkiliyor. Tuttuğunu koparıyor, istediğini alıyor. Ben hazal ı mıy mıy cansu dan daha çok seviyorum ama yaptıklarını da hoş görmüyorum. Cansu onun yerinde olsaydı şimdiye kadar intkhar etmişti . Cihan ın hazalla hiç ilgilenmemesine ve cansu yu durmadan alnından şpmesine sinir oluyorum. Çocukalarını durmadan aknından öpen ebeveyn tanımıyorum ben. Bizde ya damat gelini nikahtan sonra alnından öper ya da büyükler küçükleri gurbete giderken. . Başkada yazacak bir şey gelmiyor aklıma. Bu bölüme de bu kadar olsun. Herkese iyi akşamlar.
MSFIGO demiş ki;
Arkadaslar, burda Maral dizisinin birinci sayfasinda yazalim Maral dizisiyle ilgili. Maral ve Sarp süper ikili. Havada ask kokusu var. Güzel bir cift.
SELİN demiş ki;
Herkese selam. DİZİ YORUMUMUN SON BÖLÜMÜ : Her şer’de bir hayır vardır sözü bu bölümde de doğruluğunu gösterdi. Müge hırsızlık yapmasaydı Cihan aklanmıyacak , bu nedenlede Gülseren ve Cihan’ın LaLem’cimin tabiriyle aşka benzemeyen aşkları sınanmaya ve kahramanlarımız üzülmeye devam edecekti. SEMİRE’cimin dediği gibi bazen hırsızlarda hayırlı bir işe vesile olabiliyorlar. Rahmi nin internetteki görüntüleri seyrederken ki hali görmeye değerdi. Gülseren’in internetteki görüntüleri gördükten sonra hemen Cihan’ın yanına gidip ondan özür dilemesi güzel bir ve doğru bir hareketti . Cihan’la Gülseren’in görüntüleri seyrettikten sonra birbirlerine güzel sözler söyledikleri sahne de de maalesef yine elektrik yoktu. Daha çok birbirlerini övmekte yarışan şefkatli bir çift gibiydiler, ama sevgi kısmen şefkat değil midir? Burada Nurgül çok güzel görünüyordu. Olayın ınternetteki görüntülerle yayınlanmasına kadar Cihan’a inanmayan ve arabesk erkeklere inanılmaz muhabbetleri yapan Gülseren’in şimdi birdenbire ben senin bana hiç yalan söylemediğini biliyordum demesini, olaya iyimser gözle bakarsak Derya’nın dediği gibi kendini bu aşka layık görmeyen ve zaten biteceğine inanan Gülseren’in Cihan’a inandığı halde terkedilmeden terketmiş olmak için bu olayı bahane olarak kullandığına inanmamız gerek. Ama eleştirisel gözle bakarsak : Cihan “ben suçsuzum” dediğinde ona inanmayıp herşey ortaya çıktıktan inanan Güleren’i hoş görmekte biraz zorlanıyor insan. Bu olayla ilgili olarak Cansu’nun tutumunu da birden değiştirdi senaristlerimiz. Geçen bölümde onun babasına inanmayıp tafra yaptığını, ağlayıp sızladığını unuttular. Şimdi birden Gülseren’in ağzından şu lafları duyuyoruz. “Cansu’da çok sevindi, bana anne ben sana babam asla öyle bir şey yapmaz demedim mi dedi” diyor. Bu bölümde bu dizinin gelmiş geçmiş en duygusal sahnesini seyrettik bence. Bu sahne Cihan’ın Alev kumpası konusunda Dilara’yla yüzleşti ği sahneydi. Bende MSFİGO’cum gibi Dilara’nın burada ilk defa hislerini çok samimi olarak itiraf ettiğinden eminim. Bu sahnede gördüğüm: narsizm dediğimiz karakter bozukluğundan muzdarip Dilara’nın bu karakterdeki insanlara has bir inanaçla kendisini eşsiz gördüğü için sevmese bile hep sevilmesi gerektiğini düşünen ve asla terkedilmiyeceği inancıyla eşi ne ve aşkına hiç emek vermemesinin cezası olarak terkedildiği gerçeğini sonunda gördüğü ve eşine olan sevgisinin farkına vardığıydı. Ama artık çok geç kalmıştı. Cihan’da onun samimiyetinden emindi ama artık onunla yapamıyacağından da emindi ve o nedenle duygulandı. Öyle veya böyle 19 sene süren bir beraberliği olan bir kadının üzüldüğünü gördüğü için o da üzüldü. Ebru ve Erkan bu sahnede çok tabii ve çok inandırıcıydılar. Dram dozajı çok iyi ayarlanmıştı ve bu çift ilk defa ayrılık konusunu çatışma olarak değil karşılıklı duygularını açıklamak şeklinde yaşadılar. Sahne hakikaten duygu yüklüydü. Dilara’ya ilk defa acıdım. Ama terkedildiği için değil, çünki bunu hakketti, ama hasta olduğu ve asla bunun farkına varamıyacağı ve bu nedenle hiçbir zaman hayatında kendini hakikaten seven bir insan olamıyacağı için. Ozan’ın bu bölümde Cansu tarafından Gülseren’le birlikte kaldığı eve yemeğe davet edilmesini ve Cihan’ın bunu engellememesini ve hatta ona geldiği için teşekkür etmesini yanlış buluyorum. Bunun için daha erkendi. Ozan’ı annesine karşı sadakat ikilemine itti ve sonuç olarak yalan söylemek zorunda bıraktı. Boşanma sürecinde ebeveynlerden biri yeni bir ilişkiye başlarsa çocuklarla bu kişilerin ilişkisini boşanma sonrasına bırakmasını tavsiye ediyoruz. Çünki Boşanma nihayetlenmeden başlayan kontaklar çocukların sadakat yükümlülüğünü zedelediklerini düşündükleri için diğer ebeveyne karşı vicdan azabı duymasına ve bu nedenlede yalanlar söylemesine sebep oluyor burada da gördüğümüz gibi. Cihan iki kardeş arasındaki kontağı teşvik etmek istiyorsa ikisini, hatta üçünü (yani Hazal’ı da) alıp yemeğe gidebilir onlarla zaman geçirebilirdi. Aynı şekilde Gülseren’in Cansu’ya Dilara’nın dükkana geldiğini anlatması yanlıştı. Aklı başında ve sorumluluk sahibi hiçbir anne böyle bir şey yapmaz. Cihan Özkan’ın dava açması olayında : Dilara’ya Özkan’a hapisten çıkması için yardımcı olduğu ve Candan’a eski dostluklarına rağmen böyle bir davayı aldığı için kızmakta haklı olsa bile, bu olayı sırf onların suçu olarak görmesi yanlış. Günün birinde Özkan hapisten çıkıp bunu yapacaktı zaten. Ayrıca Cansu’nun velayetini alma şansı sıfır olduğunu bile bile oraya buraya saldırması da pek mantıklı bir davranış değil. Ama Gülseren’in tamirhaneyi basıp “seni öldürürüm, seni gebertirim naralarıyla Özkan’a saldırdığı ve arabayı parçalayıp Özkan’ın arkadaşını zarara soktuğu sahne kadar mantıksız değildi. Bu saçma, lüzümsuz ve benim seyretmeye zor tahammül ettiğim bir sahneydi. Senaristlerin böyle ucuz kurgularla dizinin değerini düşürdüklerinin farkında olmamaları mümkün değil ama geniş kitleler üzerinde bu şekilde etki yaratacaklarını düşünüyorlar mutlaka ki mutlaka haklılar. Nurgül böyle sahnelere yakışıyor. Buna da yakışmıştı. Keriman Özkan kardeşleri seyretmek , Keriman’ın aşırılıkları biraz törpülendiği için eğlenceli oluyor. Bu kardeşler i huy bakımından ikiz sanar insan. Aynı şekilde Osman Keriman sahneleride çok eğlenceli. Cihan –Gülseren arasında olmayan elektrik bunlar arasında iki kat mevcut. Rahmi- Hazal diyaloğları da insanı güldürüyor. Hazal’ı canlandıran oyuncu çok başarılı. BERRAN’cımın dediği gibi Rahmi rolünü yine güzel oynadı Dilara’ya karşı ve bende Dilara’nın Rahmi’nin kumar borşlarını ödediğini öğrenince ne yapacağını çok merak ediyorum. Gülseren’in Hazal’ın bütün tepkilerine rağmen onunla iletişim kurmak istemesi çok hoşuma gitti ve beni duygulandırdı. Yorumumun başında dediğim, bölüm sonundaki kaza bence bu dizinin ilk hakikaten dramatik diyebileceğimiz olayıydı. Her dizinin olmazsa olmaz hastane sahneleri bakalım nasıl işlenecek. Bölüm yorumum burada bitti. Herkese sevgiler.
SELİN demiş ki;
Herkese selam. Yine zaman kıtlığı, (malum 23 nisan kutlamaları ve 1 Mayıs hazırlıkları) nedeniyle bir çok şey kaçırıyorum. Üzgünüm ama yapacak bir şey yok. Vakit buldukça güzel paylaşımlarınıza değinen bir şeyler yazmaya çalışacağım. Aklımda ve kalbimdesiniz. Neyse önce yorum görevimi yerine getireyim. Bu arada benden önce yazanların eline sağlık. Bende MSFİGO’cumun artık daha uzunca yorumlar yazmasına seviniyor ve her zamanki olaylara tarafsız bakan öz yorumlarını zevkle okuyorum. Bu arada paralel sayfada “LaLem ve Selin kendisiyle alay etmeyen kimseyle alay etmezler “ sözü için teşekkür ediyorum. SEMİRE’cimin olaylara göz kırparak bakan yorumlarını oldukça eğlendirici ve yorum yaparken kullandığı deyimleri çok sevimli buluyorum. DİZİ YORUMU: Bu bölümde , dizinin şimdiye kadar bence en duygusal sahnesi ni ve cidden dramatik diyebileceğimiz ilk olayını, yani bölümün sonunda olan kaza olayını gördük. Bölümümüz Ozan’ın yaşadığı hayal kırıklığıyla başlıyor. Müge’ninnasıl biri olduğu hakkında benden önce yazanların yorumuna katılıyorum. Sadece Müge’nin Ozan’la tesadğfen mi yoksa planlayarak mı karşılaştığını bilmek isterdim. Ama kurgu enterasandı demek zorundayım. Klasik yalan oyunu halinde devam etmedi. Diziye bu bakımdan benden bir artı puan. Ozan’ı canlandıran oyuncu çok üzülmüş ve çok aşık biri olarak inandırıcı değil. Dilara ve Cihan arasındaki düşünce ayrılığı bu konuda da kendini kendini gösterdi. Ozan herhangi bir konuda değişik düşünen ebeveynlerinin bu konuyu çocuk önünde konuşmalarının sakıncalı olduğu bir yaşta değil; onun için Cihan’ın bu konuyu önemsemezken Dilara’nın önemsemesini ve bu konuda ayrı fikirde olmasını ve bunu tartışmasını yanlış bulmuyorum. Cihan’ın devamlı Dilara’yı alt etmesini de hoş görmüyorum ama Dilara’nın herşeyi bu derece büyütüp dramatize etmesini ve hızını alamayınca da bu konuyu hemen Alev’e bağlaması ve Cihan’ı bambaşka bir konuda suçlaması hem çok çirkindi hemde kendisi için zararlı, yani akılsızca bir hareketti. Bu hareketiyle oğlunu karşısına aldı. Bu olayda da gördük ki ne Cihan ne Dilara’da çocuklarıyla gereği kadar ilgili. Müge’ye aşık olan Ozan bir şok yaşadı. Babası her zamanki gibi aslan oğlum edebiyatı yapıp çekip gitti, anneside kendi derdini ortaya koyup ağzının payını alınca köşesine çekilip evinin boyulan düzeniyle ilgilenmeye başladı. Rahmi olmasaydı Ozan için bu olayı hazmetme uğraşıları çok daha zor olurdu. Buarada Rahmi’nin tutumunu doğru buluyorum., torununu kendiyle yüzleşme ve hazmetme sürecinde yalnız bırakmadı. Bu arada Müge’nin birsayfa dolusu yazdığı mektubu iki satırmış gibi okumaları olmaması gereken bir itinasızlıktı. Bu olay sırasında Hazal -Rahmi atışması oldukça eğlenceliydi. Rahmi her hareketiyle Hazal’dan hoşlanmadığını gösteriyor ki bu çirkin bir hareket. İyiki Hazal dişli de ona ağzının payını veriyor. Hazal’ın çalınan eşyalarına üzülmesine “koyun can derdinde kasap et derdinde” demesini anlamakta mümkün değil. Çünki ortada can derdi diye bir şey yok. Herkes nihayetinde çalınan mallara üzülüyor. Bu bölümün seyredilmesi güç olan ilk sahnesi tabii ki Gülseren’in aslanlar gibi haraç istemeye gelen iki kabadayıya posta koyduğu sahneydi. Kürek sapıyla bir kabadayının boğazına dayanıyor ve iki kabadayıyı kaçırıyor. Bu sahne komik bile değildi. Bu kabadayılarla üç kadının sahnesi ona keza. Neden polise gitmediklerini anlamaksa zaten mümkün değil. Seyredilmesi güç sahnelerden biri de Gülseren’in dükkanı önünde Cihan’la yaptığı konuşma sırasında gereksiz ve yakışıksız el kol hareketleriyle “sen bana daha önce bir ilişkin olduğunu delikanlı gibi kendin söyleseydin edebiyatını yaptığı sahneydi. Konu Cihan’ın şimdi Alev’le bir yakınlık yaşamış olması değil mi? Bundan bilmem kaç yıl önce yaşadığı Gülseren’i neden ilgilendiriyor ki? Manasız ve gereksiz bir kurgu. Bu kadarla kalsa kadın hala Dilara öyle dedilerde . Senaristler bu kadına Derya’ya verdikleri aklın yarısını verseler herhalde daha güzel bir hayatı olurdu. Cihan’ın bu sevmek ve güvenmek konusunda söyledikleriyse doğruydu ama “Hani seninle içinde yalan dolan ve kuşku olmayan bir hayat kuracaktık” sözleri benişaşırttı. Bu Gülseren’e Alev olayının patlak vermesinden sonra daha yeni aşkını ilan etti ki bizim utangaç ergen kızımız daha onu bile etmedi. Bu planları ne zaman yapmışlar ki? Bilan varsa bana da bildirsin. Devam edecek.
SELİN demiş ki;
1 Mayıs İşçi Bayramı hepimize, daha doğrusu bunu önemseyen herkese kutlu olsun. Benim gibi sendikacı bir babanın kızı ve Türkiye’de 1 Mayıs’ın ilk defa kutlandığı (1 Mayıs 1905 da Basmane’de ) bir şehirde doğmuş ve büyümüş biri için “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edilen bu gün acı ve tatlı anılarla dolu önemli bir gün. Aradan geçen yüz yılı aşkın sürede dünya ülkeleri 1 Mayıs’ı bayram havasında kutlamayı gelenek haline getirdikleri halde, ülkemizde 1 Mayıs’ların hala tedirginlik içinde kutlanıyor olması çok acı. Daha acısı ülkemizin 1977 deki gibi kanlı 1 Mayıs yaşamış bir ülke olması ve bu bayramında en çok yasaklanan bayram olması. Avrupa Birliği’ne girebilmek için değiştirilmesi gereken yasalar arasında 1 Mayıs’ı da o zamana kadar olduğu gibi Bahar Bayramı adıyla değil „İşçi Bayramı“ adıyla kabul etmek gerekçesi yüzünden 2009 da kabul edilen bir yasayla resmen „İşçi Bayramı“ olarak adı değiştirilen ve yine resmi bayram olarak kabul bu bayramın bundan sonra layığıyla kutlanan bir bayram olması dileğiyle bu günü önemseyen her kese Edip Akbayram’dan 1 Mayıs Marşı’nı ve Grup Yorum’dan Gündoğdu marşını hediye ediyorum. Herkese sevgiler.
Daha Fazla Yorum